T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
UŞAK / BANAZ - Banaz Atatürk Mesleki Eğitim Merkezi

Ahi Birliklerinin Kuruluşu

Ahi Birliklerinin Kuruluşu Ahi Birliklerinin Kuruluşu

Anadolu'ya gelen Türk kitlelerinin aşiret yapılarının zayıflamış olması, bu kitleler için yerleşik hayat tarzını bir mecburiyet haline getirmiştir. Bu şartlar altında Anadolu'ya gelen göçebe Türk kitleleri, zayıflayan aşiret yapılarının yerine geçecek bir teşkilatlanmaya zorlanmışlardır.

Türklerin kitle halinde yerleşik hayat tarzına geçmesi ekonomik yapı da önemli değişikliklere yol açtı. Yeni hayat tarzında tarımın yanı sıra, esnaf ve sanatkarların da önemli bir yeri vardı. Ancak, Türkler Anadolu'daki şehirlere yerleşirken bu bölgede el sanatları ve ticaret özellikle Bizans'ın geliştirdiği loncalara bağlı Rum ve Ermenilerin tekelindeydi.

Asya'dan gelme sanatkar ve tüccar Türklerin, yerli tüccar ve sanatkarlar karşısında tutunabilmeleri, onlarla yarışabilmeleri, ancak aralarında bir teşkilat kurarak dayanışma sağlamaları, bu yolla iyi, sağlam ve standart mal yapıp satmaları ile mümkün olabilirdi ki, Ahi birlikleri bu şartların tabi sonucu olarak ortaya çıkmıştır. ( Poyraz, 1993, s.140,141 ).

İlk Ahi Birlikleri, yüksek ahlak değerlerine sahip zengin ve güçlü bir lider çevresinde toplanmış silahlı halk gruplarından oluşmaktadır. Bu gruplar zengin Ahi liderinin kurmuş olduğu ve finans ettiği zaviyelerde toplanmakta, orada ortaklaşa bir hayat yaşamaktadırlar. Adeta bir karargah görünümü taşıyan bu ilk Ahi zaviyeleri, aynı zamanda gelip giden konukların ağırlandığı, büyük şölenlerin verildiği, müzikli-sazlı sözlü-toplantıların yapıldığı yerler olduğundan ulusal kültürün oluşmasında büyük bir önem taşıyorlardı. Öyle ki bu zaviyeler kuruluşlarından kısa bir süre sonra, büyük halk çoğunluğunu etkileyen birer "Ahlak mektebi" haline gelmişlerdir. Resmi devlet organizasyonunun dışında ortaya çıkan ve gelişen bu ilk Ahi birlikleri Türk geleneklerinden kaynak almaktadırlar.

Ahi örgütünün Anadolu'da yerleştirilip yaygınlaştırılmasıyla şu sonuçlar elde edildi :

1- Göçebelikten yerleşikliğe geçiş yani Türk şehirleşmeciliği çok hızlandı.

2- XIII. yüzyılın ikinci yarısı başlarına dek büyük bir çoğunlukla, Türk olmayan yerli halkın elinde ve tekelinde bulunan sanat ve ticaret işyerlerine Türkler de sahip olmaya, katılmaya, ona canlılık vermeye başladılar.

3- Türk esnaf ve sanatkarları, aralarında sağladıkları karşılıklı dayanışma ve güven sayesinde, bölgede imtiyazlı bir duruma geçti ve bunlar, yavaş yavaş şehir ekonomisinde söz sahibi oldular.

Ahiliğin Sınıflandırılması:

a- Yiğitler: Bunlar en alt sınıflar.

b- Ahiler: Bunlar altı bölük idiler. İlk üç bölüğe " Ashab-ı tarıyk " yani yola girmiş kişiler, 4, 5 ve 6. bölüklere de " Nakipler " denirdi.

c- Halifeler: Bunlar sahib-i  seccade değillerdi yani bağımsız olarak kendiliklerin- den bir işe girişemezlerdi.

d- Şeyhler: Bunlar, kendilerinden önceki yedi bölüğün başkanıdırlar.

e- Şeyh ül-Meşayihler: Bunlar, şeyhlerin de başkanıdırlar. Bu Ahi Baba' dır. Zaviyeyi yaptıran ya da onun soyundan gelenlerden olmalıdır.

 

Yiğitlerin, zaviyelerde düzenli bir kontrol altında bulundurulmaları ve güvenilir kişiler yönetiminde eğitilmeleri gerekirdi. Fütüvvetnamelerde görüldüğü üzere, her çırak yiğitin iki " yol kardeşi",  bir " yol atası", bir "üstad" ı, yani sanat öğretmeni, bir de "piri" vardır.

Ahi olan kişinini üç şeyi hep açık, başka üç şeyi de hep kapalı olmalıdır. Açık olması gerekenler:

1- Ahinin eli açık olacak: Yoksullara, düşkünlere yardım etmek için.

2- Kapısı açık olacak: Konuk olmak ya da ondan bir şey istemeye gelenler için.

3- Sofrası açık olacak: Yoksullara, düşkünlere, konuklara yemek yedirmek, açları doyurmak için.

 

Kapalı olacaklar da üçtür:

1- Gözü bağlı olacak: Kimsenin ayıbını görmemek, kimseye kötü gözle bakmamak için.

2- Beli bağlı olacak: Kimsenin ırzına, namusuna, haysiyet ve onuruna kötülük etmemek için.

3- Dili bağlı olacak: Kimseye kötü söylememek, kimse hakkında iftira etmemek, münafıklık, koğuculuk yapmamak için. (Çağatay, Tesk. Yn.40,s.9-10-12-13).

 

Ahilerin Giysileri:

Bunların giysileri de ayrıydı. Ahi örgütünün ve üyelerinin yaşam anlayışı, tasavvufçuların yaşam anlayışından çok daha değişikti. Tasavvuf yolunu tutmuş olan kişiler, dünya dışında, başka bir havada yaşamak istedikleri halde Ahiler, toplum içinde ve hayatın akışına uyarak yaşarlardı. Ahiler, sanat ya da mesleklerini toplum içinde ve toplum için sürdürdüklerine göre başka türlüsü de olamazdı.

Bu tür anlayış, doğal olarak Ahi giysilerine de yansımıştır. Örneğin kendini tasavvufa verenlerin hırka giymelerine karşın Ahiler, şalvar giyerler, meslek ya da sanat sahipleri "şed" yani kuşak ya da peştamal kuşanırlardı.

Ahi gençlerinin üzerlerinde şalvardan başka, aba'dan bir giysi, ayaklarında mes vardı. Bunlar, bellerine kemer bağlarlar, bu kemere de bir metre kadar uzunlukta bir saldırma yani bir tür kılınç asarlardı. Başlarında yine bir metre kadar uzunlukta, iki parmak eninde bir "taylasan" yani başa sarılan şal gibi sarık vardı.

Fütüvvetnamelerde ahilerin ipek giysi giymemeleri, altın yüzük takmamaları yazılıdır. Ahilerin sarığı yedi ya da dokuz arşındı.
Ahilerin silahla askerlik eğitimi gören üyeleri, o dönemin biçimine uygun giysiler giyerlerdi.

Ahilerin katında sarı ve kırmızı renk beğenilmezdi. Fütüvvetnamelerde " Hiçbir peygamber kızıl ve sarı ton (renk) giymezdi. Bunlar fir'avn-i lain donudur. " denmektedir. Gök, ak, kara ve yeşil renkler, Ahiler tarafından beğenilen renklerdi. Yeşil renk, Ahilerde müderrislere, kadı ve hükümdar sınıflarına özgü idi. Ak renk, Ahilerin kalem erbabına, hafızlara özgü idi. Kara renk, daha ahilik basamağına gelmemiş kişilere yani yiğitlere özgü idi.

Ahilerde her tür esnafın bir davulu, bir sancağı ve bir borusu vardı, bunlar giyinişleri, görünüşleri ve silahlarının güzelliği ile övünür ve birbirleriyle yarış ederlerdi.

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 23.01.2017 - Güncelleme: 20.03.2023 15:21 - Görüntülenme: 781
Kaynak: çagatay
  Beğen | 0  kişi beğendi